TMMOB Balıkesir İl Koordinasyon Kurulu, 17 Ağustos depreminin 22. yılında, Türkiye’deki deprem konusu ve son günlerdeki yangın ve sel felaketlerine ilişkin basın açıklaması düzenledi. .

  TMMOB Balıkesir İl Koordinasyon Kurulu, 17 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Gölcük depreminin 22. yılı dolayısıyla düzenlediği ortak basın açıklamasına, Mimarlar Odası Şube Başkanı Betül Dikici, İnşaat Mühendisleri Odası’ndan Gürkan Özcan, Makina Mühendisleri Odası’ndan Bilal Barsbey, Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Faik Senergin, Meteoroloji Mühendisleri Odası’ndan Saim Tosun eşlik etti. Mimarlar Odası Şube Başkanı Betül Dikici, Türkiye’de son günlerde yaşanan yangın ve sel felaketlerine dikkat çekti. Sel felaketlerinin temel nedeninin bilim ve teknikten uzak dere yatağına yapılan niteliksiz yapılaşma olduğunu belirten Betül Dikici,  Ülkemizde yaşanan yangın felaketlerinden sonra bilime aykırı dere yataklarının betonlaşması, dere yataklarını kelepçeleyen HES yapımları sel felaketlerine neden oldu. Doğayla uyumlu kentleşme politikalarının yerine yaşam alanlarını betona boğan bu zamana kadar gelen iktidarlar bunun sorumlusudur. Dere yataklarının imara açılması kaçak yapılaşma denetimsizlik ve mühendislik ve mimarlık anlayışından uzak, niteliksiz yapı üretiminin sonuçları maalesef ülkemize afet olarak geri dönüyor. Hiçbir afetten ders çıkarmayan siyasi iktidarların, idarecilerin hazırlıksız oldukları, bilime ve tekniğe aykırı uygulamalar yaptıkları yaşanan sel ve yangın felaketlerinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. TMMOB İl Koordinasyon Kurulu olarak yangın ve sel felaketlerinde büyük hasar gören illerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletirken, tüm sorumluluğu üstlenmesi gereken yetkilileri göreve çağırıyoruz” dedi. 

PLANSIZ VE ÇARPIK KENTLEŞME

BÜYÜK TEHLİKE OLUŞTURUYOR

Deprem konusuyla ilgili açıklamalarda bulunan İnşaat Mühendisleri Şube Başkanı Gürkan Özcan, Türkiye’deki deprem gerçeğine dikkat çekerek daha büyük acılar yaşamamak için acilen önlemlerin alınması gerektiğini söyledi. Gürkan Özcan, “Cumhuriyet tarihinin 1939 Erzincan depreminden sonraki en büyük ikinci depremi olan 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. Marmara bölgesini etkilemekle birlikte can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle bu deprem bütün ülkeyi derinden yaralamış ve sarsmıştır. Gölcük depremi, ülkemizin depreme bakış açısını değiştirmesinde bir milat olarak kabul edilmektedir. 17 Ağustos depreminden çıkan ders coğrafi risklerin göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmet almayan yapılan insanlık için büyük tehlike oluşturmasıydı. 1999’dan sonra deprem sonrası müdahaleden çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce belirlendi. AFAD’ın 2011 yılında yapmış olduğu geniş tabanlı bir çalışmayla hazırlanan ulusal deprem stratejisi ve eylem planı kapsamında büyük çoğunluğu 2017 yılına kadar bitirilmek üzere 2023 yılında tamamlanması hedeflenen çalışmalar 2011 yılında Bakanlar Kurulu’nda yayınlanarak yürürlüğe girdi. Fakat 2023 yılına kadar bitirilmesi planlanan çalışmaların şuan için bir çoğu yapılmamış durumda ve bunları yapabilmek için geç kalmış durumdayız” dedi. 

  “İstenilen seviyede değiliz”

  Gürkan Özcan konuşmasının devamında Türkiye’deki yapı stoku ve envanterinin hızlı bir şekilde çıkartılıp bu binaların tasdiklenerek sıralama önceliğine göre gerekli önlemlerin alınmasıyla çalışmaların bitmiş olması gerektiğini, ancak şu an istenilen seviyede olmadığımızı söyledi. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Özcan, “Bugüne kadar milat olarak kabul ettiğimiz 1999 depreminden sonra Türkiye’deki yapı stoku ve envanterinin hızlı bir şekilde çıkartılıp bu binaların tasdiklenerek bunların sıralama önceliğine göre gerekli önlemlerin alınmasıyla çalışmaların bugün bitmiş olması gerekirdi. Ama şuanda istenilen seviyede değiliz. Yapı denetim yasasında köklü, kalıcı ve önleyici değişikliklere ihtiyaç var. Yapı denetim konusunda AFAD eylem planı gerekçesinde yapı denetim yasasının bir bileşeni ve içerisinde müteahhitlik sektörü ile ilgili düzenlemelerin olacağı yapı yasasının çıkarılması depremle mücadelede önemli bir aşamadır. Asli görevi sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak ve yaşanabilir bir çevre oluşturmak olan devlet eliyle, mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal gereklilikleri ile teknik ilkelerini görmezden gelerek, ormanları, kıyıları, doğal kaynakları hiçe sayan, kentlerin tarihini, kültürünü yok eden, toplumu ve kentleri kimliksizleştiren rant projeleri “Kentsel Dönüşüm” adı altında hayata geçirilmektedir. Halihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikelerin üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. Sadece deprem konusunda değil orman yangınları, heyelan, sel, tsunami, küresel iklim değişikliğinin yol açtığı etkiler gibi tehlike unsurlarına karşı yerel seviyede sınırlı ve çoğunlukla afet sonrası çabaların dışında, ülke genelinde, sistematik bir “risk yönetim sistemi” inşa edilmemiş, ülkemizin “afet gerçekliği” imar, tarım, madencilik, enerji, sanayi gibi ana sektörlerde karar süreçlerinde göz ardı edilmiş, edilmeye devam etmektedir. Depremlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için, ülkemizin yeni büyük sosyal afetler, sosyal yıkımlar yaşamaması için gereken önlemlerin ivedilikle alınması, yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın, TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Mevzuatta yapılan kabul edilemez değişiklilerle, TMMOB Yasası`nda tanımlanmasına karşın, TMMOB ve bağlı Odalarının, kamu/özel sektör projelerini planlama, tasarım, üretim ve denetleme süreçlerinden dışlanmasını, Odaların üyelerini denetlemesi, sicillerini tutması, mesleki faaliyetlerinin kayıt altına alması, “imzacılıkla” ve sahte mühendis ve mimarlarla mücadelesi gibi mesleki ve kamusal görevlerinin engellenmesini, Meslek Odaları üzerinde mali ve idari denetim kurarak vesayet ilişkisinin hayata geçirilmek istenmesini tümüyle reddediyoruz” şeklinde konuştu.