Zor zamanların karanlığına doğru yuvarlanıyoruz. Güneşin ısıttığı kadar sıcak, yangınların kavurduğu kadar, dayanılmaz günlerin ortasından geçiyoruz.

Oysa birkaç gün öncesine kadar her şey,gözümüzde  orman yeşilindeydi. Yaylasında oğlakların heyecanı, kayalarında kekliklerin sesleri yankılanırdı. Şimdi kara kara bulutlar çökmüş kentlerin üstüne…

Manavgat,Marmaris, Bodrum ve Milas yanıyor.Turizm yanıyor,ekonomi yanıyor .Biz yanıyoruz. Ormanlarımızla birlikte, kuşlar, böcekler,kaplumbağalar ve sayamadığımız binlerce canlı yanıyor. Biz yanıyoruz, yağmur yanıyor, yaşam yanıyor.

Temmuzu Ağustosa bağlayan günlerin acıları boncuk boncuk boynumuza dizildi.Söndüremedik orman ve içimizdeki yangınları. Ormanlarla birlikte nice umutlar yanarak küle döndü. Oysa siyaseten atılan naralar,söylemler, vaatler ve hatta böbürlenmeler gri dumanların arasında uçup gitmişti.Hiç biri yangını söndürmeye yetmemişti.

Havalar sıcak, kavruluyoruz. Ve içimizdeki sıcaklık,yaz öpünce yanağımızdan,unutulmaz acılar düşürdü yüreğimize.. Sönmedi, söndürülemedi yanan ormanı,tutuşan yürekleri. Yangına dair söylenilenler,suçlamalar,her neyse; bir çığlık gibi düşer oldu üzerimiz. Bunca acıya karşın…

Ağustos ayına ezik bir ruhla girmiş bulunuyoruz. Acıyla, öfkeyle, üzüntü ve yanıp köz olan yürekle çağırdı bu mevsim bizi. Övünüp durduğumuz gelişmişlik de yangını söndüremedi..Böbürlenmemiz yanan her ağacın yaprakları arsında sonsuzluğa savruldu maalesef.. Teknolojinin gücü ya yoktu,ya da kiralanan araçlar,aynalarda yitip giden yüzümüz gibi ıssızlığa sürüklendi.

Yanan,yanmaya devam eden ormanlarla birlikte, biz yanıyoruz,gelecek günlerimiz yanıyor.

Evet bir yaz daha erimek üzere zamanın ocağında…